ONE FLEW OVER THE CUCKOO'S NEST
Ken Kesey'in taslağını üniversite yıllarındayken oluşturduğu aynı isimli romanı daha sonra Milos Forman tarafından 1975 yılında çekilmiştir. Türkçeye "Guguk Kuşu" olarak çevrilmiş olup, 5 dalda Oscar kazanmaya layık görülmüştür. Kazanılan Oscar'lar arasında Milos Forman en iyi yönetmen ödülünü alırken, Jack Nicholson en iyi erkek oyuncu ödülünü almıştır.
Filmin Özeti ve Analizi
Filmin Özeti ve Analizi
Jack Nicholson'ın oyunculuğuyla hayat verdiği Randle Patrick McMurphy isimli karakter 35 yaşında olup, çalışmayı sevmeyen, otoriteye gelemeyen, özgür ruhlu ve aslında çok zeki birisidir. Komünist Savaş Esirleri Kampı'ndan tutsakları kurtardığı için Üstün Hizmet Madalyası almıştır fakat sonrasında emirlere karşı geldiği için ordudan kovulmuştur. Sık sık sarhoşluk, kavga, kumar gibi suçlardan gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. McMurphy'nın bu tarz toplum düzenine uymayan davranışları onun deli olabileceği şüphesini doğurmuş ve ıslahevinden mahkeme kararıyla akıl hastanesine kapatılması uygun görülmüştür. McMurphy hapishane yerine akıl hastanesinin daha eğlenceli ve rahat olabileceğini düşünüp karara itiraz etmemiştir. Ancak yaşananlar hiç de McMurphy'nin tahmin ettiği gibi olmayacaktır.
McMurphy akıl hastanesindeki ilk günlerini arkadaşlarıyla kart oynayarak, ara sıra sigaralarına el koyarak geçirip eğlenmektedir. Gitgide yok olan özgürlüğünün farkına varması çok uzun sürmeyecektir. Filmde otoriter bir karakter olan Hemşire Ratched ile sık sık çatışmaya başlar. İkili arasındaki gerilim daha önce hiçbir maçını kaçırmayan McMurphy'nin Amerikan futbolu finallerini Hemşire Ratched izin vermediği için izleyememesiyle katlanarak artar. Toplumun dışına itilmiş ve her birine "deli" yaftası yapıştırılmış olan arkadaşlarını adeta her seferinde derin bir uykudan uyandırmaya çalışan McMurphy'nin çabaları karşılıksız kalmayacaktır. Hemşire Ratched'in otoritesi altında ezilmiş ve birer piyon haline gelen arkadaşları McMurphy'nin özgürlükçü ruhundan ve otoriteye karşı çıkmasından etkilenerek onu bir kahraman olarak görmeye başlarlar. Filmde adete bir kilit görevi gören Kızılderili Şef, bir savunma mekanizması geliştirerek sağır ve dilsiz gibi görünmeyi kendisine bir zırh gibi giymiştir. Herkesin sağır ve dilsiz sandığı Kızılderili Şef ile sadece McMurphy konuşmuş ve onun göründüğü gibi olmadığını anlayan tek kişi olmuştur. Film bir çok yönü ile insanı düşünmeye ve eleştirmeye zorlar.
Toplumun dışlanan insanlarının bir araya toplandığı akıl hastanesinde yapılan, insanları evcilleştirmekten başka bir şey değildir. Toplum normlarının dışına çıkan insanları tekrar sürüye geri döndürmek için yapılan zulüm, baskı ve şiddet insanı düşündürürken, hangi tarafın normal olduğunu sorgulatır. Akıl hastanesi gerçekten iyileştirici bir etkiye mi sahiptir yoksa oradaki insanları daha kötüye mi sürükler? Bu sorunun cevabı sanıyorum ki kekemelik problemi olan Billy Bibbit'in bir sahnesinde verilecektir. Özgüven eksikliği bulunan ve kekeme olan Billy Bibbit, McMurphy'nin ona yaşattığı gecenin ardından aniden akıcı ve düzgün konuşmaya başlar, kekemeliği geçmiştir. Ancak Hemşire Ratched'ın gelip Billy'e annesi konusunda tehdit etmesiyle Billy tekrar eski kekeme haline geri dönecektir. Hemşire Ratched'ın bu agresif ve otoriter tutumu Billy'nin intihar etmesine sebep olacaktır. Filmde "normal" ve "normal olmayan" kavramları adeta iç içe geçmiştir. Her normal gösterilen insanın içinde bir anormallik, her normal olmayan insanın içinde bir normallik bulmak mümkündür. Hangi tarafın hasta olduğunu anlamak ise izleyiciye bırakılmıştır.
Filmde bazı çarpıcı unsurlar mevcuttur. Bunlardan biri görevli odasının akıl hastanesinde yatan tüm hastaları görecek şekilde konumlandırılmış olmasıdır. Böylece hastalar, Hemşireler ve görevliler tarafından sürekli izlendiğini düşünecek ve ona göre hareket edeceklerdir. İnsan hareketlerini tamamen sınırlayan bu uygulama, kameralar vasıtasıyla da gerçekleştirilir. Orada yatan insanlara böylece sürekli kendilerinin hasta olduğu ve sürekli gözetim altında tutulması gerektiği bilinci aşılanır. Şüphesiz ki bu da hastaların iyileşmesi gerektiği yerde giderek kötüleşmesine sebep olacaktır. Filmin sonu ise oldukça etkileyicidir. McMurphy özgürlüğünün tamamen elinden alındığını anlamış ve giderek agresifleşmiştir. Hastanenin bu duruma çözümü tabii ki elektroşok "tedavisi" olmuş ve McMurphy'nin beynine yüklü miktarda elektrik verilmiştir. McMurphy'nin sağlıklı beyni giderek eritilmiş, yaşayan bir ölüye dönüştürülmüştür. Bu duruma dayanamayan Kızılderili Şef, onu boğarak kendi inancına göre onu özgürleştirmiş ve ardından camı kırarak bir kuş gibi baskı yuvasından kaçmıştır.
Filmin sonu sanıyorum ki filmin adına gönderme yapar. Bir metafor olarak kullanılan guguk kuşu doğada kendi yumurtalarını başka bir dişi kuşun yumurtalarının yanına bırakır. Bunun için seçtiği yuvayı uzun süre gözetlemesi gereklidir. Yuvanın sahibi olan kuş uzaklaşınca kendi yumurtasını başka bir dişi kuşun yumurtalarının yanına bırakır ve orada bulunan başka bir yumurtayı durumun fark edilmesini önlemek amacıyla yok eder. Ken Kesley de bu eserinde toplumun dışına itilmiş, sürünün dışına atılmış yavruları işler.
Filmden çok yorumun akıcılığına hayran kaldım 😀
YanıtlaSilböyle düşünmeniz sevindirdi, çok teşekkürler 🧚🏼♂️
SilÇok güzel yorumlanmış film elinize sağlık 😊
YanıtlaSilÇok iyi yorumlamışsınız teşekkürler. Ben her film izledikten sonra anlamadığım yerleri öğrenmek ve kendime bir şeyler katmak için filmin özet ve yorumuna bakarım. bu film için ise sizin sitenizden okudum yorumu. Teşekkürler tekrardan.
YanıtlaSilGerçekten çok güzel yazmışsınız
YanıtlaSilİncelemeye bayıldım, çok başarılı.
YanıtlaSilteşekkür ederim, güzel bir yazı olmuş
YanıtlaSil